Bunca sene Hogwart's da zaman geçirmişti. Ama yine de bir şeyler öğrendiğinden şüpheliydi. Sanki öğrenci psikolojisi onu ele geçirmişti. Zaten eğitimin amacı da yeni bir şey öğretmekti. Bunu yaparken de bireyin kendisinin öğrenmesini teşvik etmekti. Zorlayıcı unsurlar burada vurgulanmıyordu. Vurgulanmak istenen öğreninin ne istediğiydi. Öğrenci eğer isterse başarırdı. Çok klasik gelebilirdi ama böyleydi. Birçok şeyi denemişti ve çok çabalamıştı. Ancak bir şeyin önüne geçememişti. Acının... Acı onda amansız izler bırakmıştı. Beyninin berraklığı şimdiye kadar olanlardan sonra kaybolmaya başlamıştı. Kendi beynine o kadar çok güveniyordu ki herşeysiz olmaya tahammül ediyor ama beyini olmadan bir hiç olduğunu kendi kendine söylüyordu. Kalbin bile önemi yoktu onun için. Beyin herşeydi. Beyniyle herşeyi gerçekleştirebilirdi. Fakat kalbiyle hedeflediklerini gerçekleştiremezdi.
O kadar çok ilgi alanı vardı ki. Seçmen şapka zorlanmıştı, bölümlere seçerken. O zaten ne olcağını biliyordu. hoşlanmadığı bir şey vardı. O da o Hufflepuff'ın ünlü adalet duygusu. Adalete inanmazdı. İlahi adalete hiç inanmazdı. Bencil birisiydi. Tek başına dolaşırdı. Kalbini çok az dinlerdi.
Acılar...acılar... çok şiddetli acılar. Yatakhanenin o rutubetli ve havasız odalarında içler acısı şekilde yaşıyordu. Hufflepuff'ın yatakhanesi çok kötüydü. Acılarının üstüne titreme ve hapşurma yağlanmıştı sanki.
Onu şimdiye kadar hayatta tutan müzik olmuştu. Ona göre müzik refleksten ibaret hareketler bütünlüğüydü. Çok fazla sayıda enstruman çalardı. Acılarına bu iyi geliyordu. Bir nevi şarkılar acılarını bastrıyordu.
Bağıran barakada çok defa büyü denemeleri yapmıştı. Bunlardan ilki expaliarmustu. O kadar iyi yapabiliyordu ki bu büyüyü bir profesör ya da seherbazdan çok üstündü. Çünkü birinci sınıftan beri çalışıyordu. KSKS dersi için özel ders almayı planlamıştı. Profesörün gözdelerinden biri olma yolunda ilerliyordu. Asistan seçilmişti. Hem de KSKS dersinin profesörünün asistası. Çok mutluydu ama acıları onu rahat bırakmıyordu. İçinden şöyle geçirdi; " Acılı yemeyi çok severim ama beynimin acılı(soslu) halde önüme servis edilmesi biraz beni korkuturdu. "
Yatakhanenin bunca öğrenciyi çürütmüş havası onun da burnuna geliyordu ve bu koku hiç de hoş bir koku değildi. Yatağının örtüsü maviydi ve yastığının kinin de öyleydi. Mavi en sevdiği renkti. Yastığı kuş tüyü gibi yumuşak değil di, sanki kaya baçasından koparılmış şekilde sertti. Tavana bakan gözleri tavandaki çatların aldığı şekili izlemekle meşguldü. Olağan depremler Hogwart's duvarlarında olağan çatlaklara sebebiyet veriyordu. Bunu umursamaz bir şekilde " Pehh! " le süsledi. Ardından klasik gitarını alıp yumuşak(soft) müzik tarzından bir şarkı çalmaya ve gitarını harektlendirmeye başladı. Şarkı sözleri hüzünlüydü. O kadar kasvet içinde bu şarkının yatakhaneyi doldurması yatakhanede bir hayli olan az Hufflepufflıyı dışarıya çıkardı. Sadece Reyn adında bir çocuk ve Salamindor vardı. Salamindor bu çocuğun yatmakta olduğunu görmüştü ama önemsememişti bunu çünkü daha gece olmamıştı. Bu tembeli uyandırmanın bir yolu olmalıydı. Ama çocuk bir türlü uyanmıyordu.
Gitarından çıkan ses tonu ile Salamindor'un güzel sesi yatakhanede ambians yaratmıştı. Şarkının sözleri şöyleydi;
-Beni iyileştir, iyileştir,
-Yaşamda kalmam için bana güç ver,
-Bu hayat sınavını veriyim,
-Göz yaşlarım beni boğuyor,
-Gücümün tükenme noktasındayım,
-Beni iyileştir, iyileştir,
-Beni yakala, yakala...
Ardınıdan tembel reyn gibi o da sarı yıldırım işlemeli yorganını başına kadar uzatıp karmaşık düşüncelere daldı.
Uyandığından kuş sesleri geliyordu. Gündüzleri yatakhanenin kasveti yılanın dersini değiştirdiği gibi değişiyordu. Bambaşka hal ve görünüm alıyordu.
Bağıran barakaya kadar yürümek korkunç bir fikir olmalıydı. Ama artık yola başlamıştı bile. Tek başına yıllarca bu yolu aşındırmıştı. Bir kere " Ahh! " sözcüğü çıkmamıştı ağzından. Yoluna emin adımlarla ilerliyordu.
Artık bağıran barakanın ahşab ve gıcırtılı aynı zamanda bir o kadar tarih kokan merdivenlerine adım atmıştı. Her zaman ki gibi salona geçti. Onun büyü alıştırmalarını yaptığı en rahat yer denebilirdi. Binanın içi eski eşyalarla süslüydü. Ahşap tavanı tavandan geçen kedi-fare koşurturmalarıyla gıcırdıyordu. Bazende misafirler olduğu vakit merdivenler ve ahşap tavan gıcırdardı. Ona anlamsız gelen tablolar ve birkaç eski eşya sıradanlığını koruyordu.
Her zaman ki gibi ilk büyüsü Expaliarmustu. " Expaliarmus! " dedi karşısında duran nesneye. Ardından birkaç gün önce yapmış olduğu Elen Wanva büyüsü aklına takıldı. Her ne zaman bu büyüyü yapsa kafası karışıyor ve birkaç gün ağrı saplanıyordu. Bu ağrılar çok şiddetliydi. Bu acıya rağmen hergün bu büyüyü tekrarlıyordu. Aynı şekilde Aresto Momentum büyüsü de onda aynı şiddetli acıyı veriyordu. Bu büyüleri bir defa denemiş ve başarılı olmuştu. Ancak beyninde oluşturduğu karışıklık ve baş ağrısını anlayamıyordu. Zaman büyülerinin ne özelliği vardı ki? Özellikler bunları KSKS profesöründen alacağı özel ders sırasında söyleyecekti. Bri çözüm yolu olmalıydı. İçinden bunları fısıldarken eski anılar sardı bedenini. Burada çeşitli şeyler denemişti. Bir prenses tarafından yakalanmıştı ve bir müzik grubu kuracaklardı. Hepsi başarısızlığa uğratılmıştı. Ancak büyüleri başarısızlığa uğramayacaktı. Bundan sonuna kadar emindi. Ardından Romeus büyüsünü uyguladı. Romeus büyüsü de sadece baş ağrısına neden oluyordu. Bu büyüyüde yaptıktan sonra KSKS profesörüne saklamak üzere diğer büyüye geçti. Bu büyüyü daha önceden denememişti. Ama deneme sırasının geldiğine inanıyordu. Kahverengi ve meşe ağacından yapılma tutulan beden isimli asasını burnu hizasına çekti. Sonra hafifçe biraz temkinli olarak hece hece büyü sözcükleri ağzından rüzgarın bir yaprak tanesini sallaması gibi yumaşaklıkta çıktı." Yuspar Avorus Maxima! ". Bu büyüyü dışarıda yapıcaktı, çünkü Bağıran baraka ortadan kaybolabilirdi, bu büyü sayesinde. Ama bu büyüyü yapamayacağını biliyordu. Büyüyü yaptıktan sonra bedeni geri tepti, yere yığıldı.
Bu kadarlık alıştırma yettiğine hüküm verip, klasik gitarını alıp, sesiyle Bağıran barakayı ilkbaharın çiçekleri süslediği gibi süsledi.